MERHABA
YOLCULUKLAR
FARKINDALIK YOLCULUĞU
YOLCULUĞUNUZU GÜZELLEŞTİRMEK İÇİN
REHBER
YOLCULUĞUN ÇAĞRISINA KULAK VER
Ülkece ve hatta dünyaca yorulduğumuz toparlanmakta zaman zaman zorlandığımız bir dönemdeyiz. Neyin ne olduğunu bildiğimiz fakat müdahale edemediğimiz süreçlerin de vicdanen acısını yaşıyoruz. Son haftalarda ülkemizde yaşananlar oldukça düşündürücü ve üzücü. Çökmüş olan adalet sistemine her defasında adeta ayna tutmakta. Şu anda gerçekten nasıl hissediyorsunuz?
Kurye Yunus Emre Göçer Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun çarpmasıyla hayatını kaybettiğinde kuryenin suçlu olduğu düşünülerek Somali Cumhurbaşkanı’nın serbest bırakılan oğlu adaletin ne kadar keyfi işlediğinin göstergesi. Eşi her gün adaleti bulmaya çalışıyor. En büyük acı ise biri ağır otizmli olmak üzere iki çocuğuyla yalnız kalması ve bırakılması.
Tunahan Ankara’da okula giderken köpeklerin saldırısına uğradı. Yoğun bakımda yaşam mücadelesi verdikten sonra normal servise alındı. Hala küçük bedeni kendini toparlamaya çalışıyor. Babası, annesi hasta olduğu için kendisi de çalıştığı için Tunahan’ın yalnız okula gittiğini söyledi. Karanlık bir zamanda gecenin bir vakti gibi nice okula giden çocuklardan sadece birisi .. Karanlığı mı sorgulayalım bir şey yapılmayan yapılmak istendiğinde de acımasız çözümlerle gelinen başıboş köpek sorunsalını mı..
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez mecliste konuşma yaparken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Yere düşmeden önce son sözünü söylediğinde İsrail’e ve AKP’ ye karşı sözlerini dile getirirken Ak Parti saflarından “Allah’ın gazabı böyle olur işte, Allah’ın gazabı” konuşmaları duyuldu. Tutanağa geçti. Yalnız kimin söylediği ortaya çıkmıyor. Ortaya çıkmamasını tercih ediyorlar. Konu belli ki kendileri için kapanmış.
Ve bu olayın ertesi günü SP’ li milletvekili yoğun bakımdayken AKP Diyarbakır Milletvekili Suna Kepoğlu Ataman mecliste kebap partisi verdi. İnsanın acıya da saygısı olmaz mı? Olmayınca olmuyor. Zaten bir gün önce başka bir milletvekilinin ölümü üzerine ertelediklerini söylemiş. Suna Kepoğlu ve kebap partisine katılanlar için herhangi bir problem yok. Hayat devam ediyor. Acaba aynı milletvekili kendi partilerinden olsaydı yine katılacaklar mıydı ya da bu parti yapılır mıydı sorusunun cevabı her şeyi ortaya koyacaktır.
Hakem Halil Umut Meler maçın bitiminde sahada dayak yedi. Üstelik birden fazla kişiden. İlk dayağı atan Ankara Gücü Başkanı Faruk Koca’ nın da arkası sağlam. Akp’ den her ne kadar ihraç edilse de geçmişteki vukuatlarına göre alması gereken cezaları tam olarak alamamış ki bugün hakem dövmeye varan bir tablo izledik. Üstelik kendisinin yanına hastaneye gelen bir topluluk vardı savunan. Bu ne rahatlık? Bu ne kin? Bu ne düşmanlık? Diyeceğim de 40 yıl öncesinin normali olan şiddeti hala normalleştirmeye devam ediyoruz. Sizin çevrenizde şiddet gören kimse yoksa bu şiddetin olmadığı anlamına gelmiyor. Ya da şiddet uygulayan birine tepki göstermemek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesi var olan problemlerin daha da büyümesine neden oluyor. Tıpkı volkanik bir yanardağ gibi yeri geldiğinde patlıyor. Üzgünüm ama bugün o kadar çok insan şiddet görüyor ki onların hayatına dokunamadığımızda bizim de hayatlarımız çok değişmeyecek. Günün sonunda görmesek de aynı ülkedeyiz. Kararları verirken birlikte veriyoruz. Ve her birimizin yaptığı birbirini etkiliyor. Eleştirmek yerine çözüme geçmek gerekiyor. Sadece konuşmak sizi iyi bir muhalefet ya da doğru bir savunucu yapmaz. Kendi muhitinizin dışına çıkmayı başarabildiğinizde ancak bütünsel bakmaya başlayabilirsiniz.
Şu tabloya baktığımda siyasilere diyecek laf bulamıyorum. Onlar toplumun aynası. Toplum onları oraya getirdiğine göre bizim de çevremizde böyle insanlar yok mu? Bir düşünelim? Sevmediği insanlara karşı nefret duyanlar, ölse üzülmem diyenler, birine bir şey olsa ölümlü dünya ben kendi hayatıma bakarım diyenler, çıkarı için yapmayacağı şey kalmayanlar, yeri geldiğinde şiddeti savunanlar o kadar çok ki.. Üstelik her kesimde. İyiliğin ve kötülüğün siyaseti olmaz. İyi iyidir. Kötü kötüdür. Peki biz hangi ara bu kadar vurdumduymaz ve vicdansız olduk? Bana sorarsanız eskiden duyduğum hikayeleri de düşündüğümde bizim toplum savaş dönemleri ya da çok kötü olaylar dışında bir arada olma birlik olma kısmına tam olarak gelemiyor.
Ne demişler babana bile güvenme. En başta güven sorunumuz var. Sadece karşı görüşe değil. Her şeye karşı. Peki bizi ne iyileştirecek? Başka gezegenlerden gelip de bizi düzeltemeyeceklerine göre bir yerden başlamak gerekmez mi? Tüm beklentiyi siyasete yükleyip sadece seçim zamanı oy vermekle düzelmeyi beklemek gerçekçi olmayan bir kaçıştır. Ben üstüme geleni yaptım. Oyumu verdim demekle olmuyor.
Hiçbir zaman ortası olmayan bir toplum olarak biriktirdiğimiz her ne varsa hepsini patlama noktasına geldiğinde imha etmeye çalışarak çözdüğümüzü zannediyoruz. Görmediğimizde ya da duymadığımızda o sorun yok olmuyor. Aksine daha da büyüyor..
Ha bir de milli meselemiz kiralar var. Hafize Gaye Erkan’ın “İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz” cümlesi sadece ülkemizde değil dünyada da çokça paylaşıldı. Hafize Gaye Erkan hangi vaatlerle ya da neden ülkeye dönmüştür bilemem. Kendisini de şahsen tanımıyorum. Sadece o da birçok insan gibi balkonundan bakarak konuşma yapıyor. Halkın arasına inebilse halkın yaşadıklarını anlayabilse bu cümleyi kurmak yerine daha köklü adımlara yönelecek. Kendisi 20.000 TL lik bir evde oturmak istemeyeceği için haliyle pahalı buluyor. Bu arada 20.000 TL kira veremeyen o kadar çok insan var ki. Onlara da söylenen biraz küfür gibi geliyor. Bizim ülkemizde geliriniz arttıkça gittiğiniz mekanlar ve tercihleriniz değişiyor. Değişmek zorunda. Çünkü sistem böyle işliyor. Hafize Gaye Erkan da söyleminde kendince haklı olabilir. Gerçek hayatta ise oldukça uzak bir mesafeye kendisini yerleştirmiş bulunmakta. İyi niyetle söylese dahi yanlış anlaşılır. Çünkü insanlar aptal yerine konulmaktan sıkıldı.
Sözün özü en büyük problemimiz iletişim. İletişimin incisi empati. Karşımızdaki insanın yerine kendimizi koyabilsek her şey çözümlenecek. Fakat balkonumuzdan konuşma yapmaya başladığımızda eğreti duruyor. Eğreti bakış açısıyla herkese hitap edemezsiniz ve köklü çözümler sağlayamazsınız. Gerçekler acıtmaya başladığında değişim başlar. Dilerim hala acı çekmekten kaçan gerçekleri göz ardı eden insanlar en kısa sürede neleri kaçırdıklarının farkına varabilirler.
Ve iki günde 12 şehit verdik. Ne kadar acı ki ateş yine yoksul ailelerin çocuklarının evine düştü. Şehitlerimizden Piyade Sözleşmeli Er Kemal Aslan’ın babası sosyal medya hesabından “Oğlum şehit oldu, ne mutlu bana” paylaşımı yaptı. Daha önceki şehitlerimizin bazılarının babalarından bu sözleri duyduğumda daha da üzülüyorum ve öfke duyuyorum. Bu ülkede eğer paranız varsa ya da eğitiminiz belli bir seviyedeyse zaten bedelli askerlik yaparak ya da sözleşmeli askerliği tercih etmeyerek şehit olma ihtimalinizi oldukça düşürebiliyorsunuz. Birileri çocuklarına çürük raporu aldırarak askere göndermeyip yoksul ailelerin çocukları aynı ülkede şehit oluyorsa zaten insan olarak değerinizin sadece parayla ölçüldüğünü, sizin yanınızda kimsenin olmadığını bariz şekilde görebiliyorsunuz. Üstelik bugün hala düşmanlık içinde olduğumuz konuları öldürerek çözmeye çalışmak mantıklı bir eylem değil. Eğer öyle olsaydı bugün hala savaşlar olmazdı. Herkes kendi ideolojisinin peşinde zafere giden yolda her şey mübah diye hareket ederse bu savaşın zaten kazananı olmaz. Kazananı varmış gibi görünür. Tıpkı yapılan tüm operasyonlarda belli bölgelerin temizlendiğinin söylenip başka bölgelerde tekrar yapılanmanın oluşup yeniden çatışmaların ortaya çıkması gibi. Aynı döngünün içinde yıllarca terörü bitirmeye çalışıyoruz. Bu şekilde biteceğini beklemek sadece ütopik kalır. Mesele çözüme kavuşturabilecek efektif bir süreç yaratabilmek.
Ve tüm bunların ötesinde hala devam eden bir savaş hatta soykırım diyebileceğimiz bir gerçek var. Tüm dünya üzgün olsa da sokaklara çıksa da kimsenin elinden bir şey gelmediği fakat seçilen yöneticilerin tercihleriyle bambaşka hayatların yok edildiği tuhaf bir dönemdeyiz. Birçok insan kendini sessize almayı tercih etti. Aynı durum bizlerin başına gelseydi birçoğumuz dünyanın yanımızda olmasını isterdik. Şu anda kabuğumuza çekilmiş her zamanki sessiz kalışımızla hiçbir şeyi çözemeden günlerimizi geçiriyoruz. Göçüp giden nice yaşamların acısı sadece düştüğü yeri yakıyor. Kimi yaşamların acısının düşeceği yer de kalmadı..
GÜLTEN AKIN ’ın da dediği gibi
“Çağın en karmaşık yerinde durduk
Biri bizi yazsın, kendimiz değilse
Kim yazacak
Sustukça köreldi
Kaba günü yonttuğumuz ince bıçak” …
Nihal EFE
25.12.2023