MERHABA
YOLCULUKLAR
FARKINDALIK YOLCULUĞU
YOLCULUĞUNUZU GÜZELLEŞTİRMEK İÇİN
REHBER
YOLCULUĞUN ÇAĞRISINA KULAK VER
Bugün 6 Şubat. Yaşanan deprem felaketinin üstünden tam 2 yıl geçti. Üzerine ne yazsak boş. Hiçbiri gidenlerin yerini doldurmaya ya da acısını hafifletmeye yetmiyor. Depremin ilk aylarında hem gönüllüler hem de depremzedelerle konuşurken aklımızda şöyle bir soru beliriyordu “Acaba bu süreci nasıl atlatacağız? Atlatabilecek miyiz? Bir yıl sonrası nasıl olacak? Ne hissedeceğiz?” Her şey o kadar belirsiz ve karışıktı ki bırakın iki yıl sonrasını bir yıl sonrasını kestirmek bile mümkün değildi. Üzerinden tam 2 yıl geçti. Kendi adıma sanırım üst üste yaşanan otel yangını, vs.. derken hissizleştim. Sürekli acının yaşandığı bir toplumda bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyebilmek iki yüzlülük gibi geliyor. Başkasının acısını duyamayan bir kalp toplum için hiçbir şey ifade etmeyecektir. Üzerinden geçen 2 yıl aslında çok da bir şey değiştirmedi. İnsanlar sadece kabullendi fakat herkesin evreleri birbirinden farklıydı. Deprem bölgesinde olmayanlar daha uzakta olduğu için görece iyi olsa da onların da dışarıda ekonomik şartlardan dolayı zorlanması neticesinde (malum fırsatçılık nedeniyle depremden sonra Türkiye’nin her yerinde yükselen kiralar, vs..) bir kısmı bocalamış durumda. Dönmek istiyorlar fakat nasıl? Ne geride evleri var? Ne de dönseler memleketlerinde kurabilecekleri ya da kurmaları için umut olabilecek bir gelecek?
Deprem bölgesindekiler için her şey en başından bu yana çok daha zor. Parası olanlar için zaten yaşam daha kolaydı. Evinin tadilatı, yeni ev yaptırma derken diğerlerine göre toparlanmaları daha kolay oldu. Peki ya işini, evini, yakınlarını kaybedenler? Parası olsa dahi yakınlarının yerini hiçbir zaman dolduramayacağı gerçeği? Köy yerinde yaşayanlar bir şekilde karınlarını doyurmak için seçenek bulabiliyorlar. Az para ellerine geçse de köyde yaşamak şehirde yaşamaya göre daha kolay. Fakat hiçbir zaman rahat diyemeyiz. Bazı insanların evlilikleri bitti. Bazı adamlar eşlerine ve çocuklarına ne maddi ne de manevi olarak destek oldu. Bir ara insanlar arayıp iş istiyordu. Acil çalışmam lazım. Çocuklarım var. Bu kişilerin içinde kadınlar da vardı. Üstelik eşinden boşanan, iki çocuğu olan ve hiç parası olmayan bir kadın vardı. Maalesef üzülerek söyleyebilirim ki herkese yetişemedik. Çünkü sınırsız kaynaklarımız yoktu. Yardımlar konusunda somut olanlardan gitmeye çalıştım kendi adıma. Çok dua aldım fakat herkese yetişemedim. İnsanlara bir ay sonrasında yardımlarla sürecin ilerleyemeyeceğini, onlara iş bulunması konusunda yardımcı olmaya çalıştım. Çünkü yaşadıkları psikoloji ile bunların hepsini düşünmelerini bekleyemeyiz. O dönemki ruh hali bu dönemkinden çok farklıydı. Sahada 4 ayını geçirip birçok yakınını kaybedip benden daha çabuk toparlanan da vardı hiç deprem bölgesiyle alakası olmayıp çok kötü olanlar da vardı. Deprem bölgesine yardıma gidip kötü olduğu için hiçbir şey yapamayıp 24 saat içerisinde geri dönen de var. İnsanoğlu derinliği olan bir varlık ve herkesin duygusu bir o kadar gerçek. Gerçekleri eleştirmek yerine kabul etmeliyiz. Bilhassa kendi duygularımızı. Kaçmak yerine üzerine gitmek gerektiğinde destek almak ki bu noktayı çok önemsiyorum. İnsanların psikolojik destek alması için de uğraştım. Ücretsiz destek sağlayan oluşumlar vardı ve hala devam ediyor. Tabii tüm bu paylaşımların yüzde kaçı destek aldı bilemiyorum. Çünkü zaten bir kısmının gitse bile değişeceğine inancı yok. Gideni hangi ilaç getirebilir ya da terapi? Burada önemli olan gidenlerin anısına belki de kendimize destek olabilmek. Maalesef hayat son nefese kadar bitmiyor. Bu hayatı bazen yaşadığımız acılara rağmen başkalarına umut olabilmek için yaşayabilirsek o zaman yaralarımız tamamen geçmese de en azında kalbimizin yükü hafifliyor. Bu noktada deprem bölgesi için en çok mücadele vermeye çalışanların canı en çok yanan insanlar olduğunu söyleyebiliriz. 2 çocuğu ve eşini depremde kaybeden Mümtaz Gövce’nin kurduğu 6SIFIR2 Derneği, kızını Isias Otel’de kaybeden Ruşen Karakaya’ nın kurduğu Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği en büyük acıların örnekleri. Bu kişileri anlamanız mümkün olmayabilir. Empati kurmakta güçlük çekiyor olabilirsiniz. Onların destekçisi olmak, kayıtsız kalmamak, gündemde tutmak da yaşadıkları acıya bir nebze iyi gelebilir. Çoğu insan bir kişi yakınını kaybettiğinde ya da böyle olağan üstü durumlarda kişiyi hemen aramak konusunda çekiniyor. Üzerinden epeyce zaman geçmesini bekliyor. Oysa ki sizin bir konuşmanız dahi onun o an ki acısını belki hafifletmez fakat en azından yalnız olmadığını acısının birisi tarafından paylaşıldığının bilinmesini sağlayacaktır. Acıların da sevinçler gibi paylaşılması gerekir.
Kimi depremzedeler kendini daha çabuk toparlarken kimilerinin toparlanması daha uzun zaman aldı. Kimileri hala çok kötü ve maalesef bu sayı hiç de az değil. Ne de olsa depremden bir ay sonra herkes çekildi. Çünkü çıkarlarımız ve önceliklerimiz hiçbir zaman toplum değil birey odaklı. Bu yüzden herhangi bir alanda iyiye gidemiyoruz. O kadar yalnız bırakıldı ki insanlar düşenin halinden düşen anlar gerçeğiyle bir kez daha yüzleştiler. Yarası olana merhem olabilmek yerine yaraya tuz basacak ya da basılmasına neden olan süreçlerle daha da yalnızlaştırıldılar. Kendi adıma hala daha fazlasını yapamadığım için bazen yetersiz hissediyorum. Çünkü insanım. İlk aylarında da bu şekilde düşündüğümüz için yas süremizin uzadığını anlatmaya çalışanlar vardı. Bunları düşünenler şu ihtimali hiç akıllarına getirmedi. Acaba kendileri aynı durumda olsaydı ve artık normalleşme adı altında herkes kendi hayatına çekilseydi ne hissederdi? Bir kısım için hiçbir şey değişmiyor. Çünkü onların hem parası hem de çevresi var. Kendisi ve aileleri hiçbir zaman açıkta kalmaz. Sadece kendilerini düşünmeleri yeterli. Bir kısım bu konuların sadece yetkili kişiler tarafından çözülebileceğine inanıyor. Bir kısım henüz yaşamadığı için anlayamıyor. Yaşasa belki de birçok kişiden daha fazla yardıma koşacak. Bir kısım ise yaşadığı acılardan (iyileştiremediği duygularından ötürü) herhangi bir olumsuzluk başlığı altında bir şey yapmayı kaldırabilecek durumda değil. Dolayısıyla yok saymayı tercih ediyor. Kimisi bir şeyler yapmak istiyor fakat ne yapacağını bilemediği için kendini eksik hissediyor. Bir kesim daha var. Onlar her konuda olduğu gibi ne var ne de yok …
Gelelim deprem bölgesi için çırpınan insanlara. Depremin ilk günlerinde bu yana var gücüyle insanların yaralarını sarmaya çalışanlar var. Bilmenizi isterim ki onlar da çok yorgun. Çünkü seslerini duyurmakta zorlanıyorlar. Hala yakınlarının ölümüne neden olanların cezalandırılmasını bekleyenler var. Bazıları yakınlarının ne ölüsüne ne dirisine ulaştı. Üstelik tüm çabaları sonuçsuz kaldı. Sadece bir avuç insanın çabasıyla koca şehirler yeniden ayağa kalkamaz. Örgütlenme problemi var. Herkes kendi oluşumu ile devam etmek istiyor. Zaten depremin ilk aylarında da bu mantaliteden dolayı epeyce zorlanmıştık. Herkes topladığı yardımları kendi listesine dağıtmak için yola koyulmuştu. Listelerini paylaşmak yerine direkt sonuca gittiler. Bu yüzden bazı insanlar 10 yardım aldıysa bazıları bir dahi alamadı. Üstelik kimilerinin hiç ihtiyacı yoktu. Bir kez daha o dönemde ülkenin ciddi güven problemi olduğunu anlamıştım. Biz sadece siyasete değil halkımıza da güvenmiyoruz. Bu yüzden çok daha yalnız ve yorgun bir düzen içerisindeyiz. Deprem bölgesi için kurulan kütüphaneler, psikososyal oluşumlar, vs.. kıymetli fakat maalesef yetersiz. Bu düzeni anlayabilmek için ya oraya gitmeniz ya da farklı bölgelerdeki insanlarla konuşmanız gerekiyor. Aksi takdirde anlaşılması mümkün değil. Bilsem ne değişecek derseniz unutmayın bir gün başımıza gelmeyeceğinin garantisi yok. Eskiden deprem fakiri öldürüyor sözü şimdilerde depremin zengini fakiri olmaz gerçeğine bıraktı. Bir gecede her şeyimizin gitmeyeceğinin garantisi dünyanın hiçbir yerinde yok. İnsanoğlu vicdanının sesini dinlemeyi öğrendiğinde emin olabilirsiniz ki toplum ve hatta dünya olarak iyileşmeye başlayacağız.
Hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına sabır diliyorum..
UNUTMADIK UNUTMAYACAĞIZ !!
Nihal EFE
06.02.2025