MERHABA
YOLCULUKLAR
FARKINDALIK YOLCULUĞU
YOLCULUĞUNUZU GÜZELLEŞTİRMEK İÇİN
REHBER
YOLCULUĞUN ÇAĞRISINA KULAK VER
Aylar sonra ilk defa yazmaya elim gitti. Depremin ilk gününden bu yana depremzedelerle ilgileniyorum. Sadece fiziksel olarak deprem bölgesinde değilim. Dolayısıyla acılarını, yalnız kalmalarını ve çaresizliklerini anlayabiliyorum. İnsanların büyük bir kısmı depremi duyar duymaz yardımcı olmak için bir şeyler yapmaya çalıştı. Kimisi maddi kimisi manevi. Kimileri ise yardımı nereye ve nasıl yapacağı konusunda kararsızdı. Tüm bu süreçlerde deprem bölgesine giden ya da deprem bölgesiyle irtibatta olan kişilerin iyi bildiği üzere depremzedeler kaderine terk edildi. Hepsinden duyduğum tek kelime “Bizi arayan herkes gönüllü, nerede bu devlet” idi. Devlet elbette bir şeyler yaptı. Fakat yaptıkları oldukça yetersiz kaldığı için hiç yokmuş izlenimi oluştu. AFAD’ dan Kızılay’dan yardım alabilmek sanıldığı gibi kolay değil çok zordu. Depremin 2. ayına yakın artık temel ihtiyaçlar biraz daha oturmuş görünüyordu. Fakat buna rağmen hala doğru düzgün yardım alamayan insanlar var. Zaten geliri olan, bulunduğu yerde marketi açık olan ve marketten alışveriş yapabilecek güce sahip olan kişiler için evet artık yardım söz konusu olmamalı. Fakat bunun dışında hiç geliri olmayan ve zor şartlar altında yaşamını idame ettirmeye çalışan birçok depremzede var. Önemli olan yardımların adil dağıtılması ki ilk günlerden bu yana maalesef en büyük sorunumuz tam da bu kısımdı. Kimse birbirine güvenmediği için giden her STK, kuruluş ya da topluluk kendi listeleriyle gidip dağıtım yaptı. Elbette bu durum bazılarının hiç ya da daha az almasına kimilerinin ise stok yapmasına dahi neden oldu. Çok da ince eleyip sık dokunacak zaman yoktu. Kimse de böyle bir felakette nasıl davranılacağına dair bilgi sahibi değildi. En azından diğer depremlerde deneyimli olan sayı fazla değildi. Gelelim gündemimiz olan siyasete..
Ülkemizde bir türlü yerini bulamayan fakat seçim dönemi geldiğinde her şeyin önüne geçip dünyayı değiştirecekmiş edalarıyla yaşamımızın merkezine oturan gerçeğe..
Deprem döneminde kendi adıma birçok şeyi sorguladım. Sorguladıklarım yaşamın gelip geçici olduğundan ziyade insanların davranışları ve dünyalarıydı. Birçok insan tanıdım depremzede ve gönüllü. Uzun uzun sohbetler ettim. Hikayeler dinledim. Güzel dostluklar kazandım. Fakat bir gerçek vardı ki bizim sorunumuz siyaset değildi. Bizim sorunumuz iyi, duyarlı ve vicdanlı bir insan olamamaktı. Her kesimde net bir gerçek vardı ki iyi insan her yerde iyi kötü insan ise her yerde kötüydü. İyiliğin sağı solu olmaz, vicdanı ve merhameti olur. Yoksa da bazen varmış gibi görülebiliyor ya da zannedilebiliyor. Bu dönemde beni en çok düşündüren şeylerden birisi siyasilerdi. Sadece hükümet demiyorum. Bana göre hepsi komple sınıfta kaldı. Bu dönemin başrolünde gönüllüler vardı. Gönüllülerin çabaları inanılmazdı. Hem depremzede hem gönüllü olup topladıkları paralarla insanlara birçok yardımda bulunan yeri geldiğinde hesaplarına konulan blokeler ve açılan mahkemelere rağmen şehrini terk etmeyen memleketini ayağa kaldırmak için savaşan yüce gönüllü insanların benim gönlümde yeri her zaman daha farklı. Hiçbir yere bağlı olmadan birçok yardıma koşan, yeri geldiğinde cebinden, emeğinden, zamanından, ailesinden, özelinden feragat eden insanların yaptıklarının yüzde kaçını siyasiler yapabildi? Yoklardı. Elbette yukarıda bahsettiğim gibi katkıları oldu. Fakat isteselerdi çok daha fazlasını yapabilirlerdi. Yine her zaman ki gibi ateş düştüğü yeri yaktı.
Gelelim ilk tur seçimlerine.. İlk tur seçimlerinde Akp ve Recep Tayyip Erdoğan çoğunluğu insanların bir kısmının tepkisine neden oldu. Öfkelerinde bu kadar çaresizliğe terk edilen bölgelerde nasıl oy alındı tepkisi vardı. Haklı olmalarına rağmen bunun faturasını depremzedelere kesemeyiz. Herkes istediği insana oy vermek konusunda serbest. Bunu eleştirmek bize düşmemeli. Evet, ülkenin gidişinin iyiye gitmediğine inanan taraftayım. Fakat demek ki biz hala bir kısma aktaramamış ki bugün hala bunları konuşuyoruz.
Diğer taraftan görüştüğüm depremzedelerin profilleri birbirinden farklıydı. Hala olduğuna inanamadığım, sadece cast yapımlarla Tv’ lerde yer aldığını düşündüğüm, çocuk gelinlerle, şiddet gören kadınlarla, vs.. denk geldim. Duymak başka bir şey denk gelmek ve tanımak bambaşka.. Kimisinin okuma yazması dahi yoktu. 2023’te yaşadığımız bu cehalet beni oldukça düşündürdü. Peki ilk turdaki sonuçlara şaşırdım mı? Çok da şaşırmadım. Çünkü insanları dinledikçe ve yaşamlarına baktıkça arada var olan uçurumun bizi nerelere götürebileceğini az çok kestirebiliyordum. O kadar ayrışmışız ki onların yaşamına dokunamadığımız sürece bizlerin yaşamında da bir şeylerin değişmeyeceği aşikar. Hayat sadece sosyal medyaya girdiğimizde gördüğümüz ağımızdaki ya da bulunduğumuz muhitteki insanlardan ibaret değil. Bir de yaşamın başka olan görmek istemediğimiz, muhattap olmadığımız, olmak istemediğimiz tarafı var. Ve üzülerek söylüyorum biz görmezden geldiğimizde o taraf aslında yok olmuyor. Yeri geldiğinde yaşamımıza çok sağlam dokunuşlarla etki edebiliyor.
Gelelim deprem bölgesi ve siyaset ikilemine. Depremzedeler devletin yanlarında olmadığını çok iyi biliyor. Hatta oldukça kırgın ve kızgınlar. Fakat sadece devlete değil emin olabilirsiniz tüm siyasilere. Geçenlerde görüştüğüm depremzedelerden birisi şöyle dedi “ O kadar kötüydük ki siz gönüllüler olmasaydı her şey çok kötüydü. Sizler gönüllüler milletvekili ya da cumhurbaşkanı adayı olsaydınız küçük çocuğumun yaşını büyütüp ona bile oy verdirirdim” dedi. Oyunu kullanmış fakat tıpkı benim gibi bir şeylerin değişeceğine inancı yok. Milletvekili adayları deprem bölgesinde gezip oy toplamaya çalışırken bazı depremzedeler öfkelerini dile getirdi. İlk haftalarında yanlarında olmayan siyasilerin bu saatten sonra şehirlerinde olmalarının bir anlamı olmadığını anlatmaya çalıştılar. Bizim ülkemizde siyaset sadece seçim zamanları propagandalarla dönüyor. Eğer deprem bölgesinde hangi görüşten olursa olsun partiler gidip de insanların yanında insan olarak olduğunu daha fazla belli edebilseydi bugün çok daha farklı şeyleri konuşabilirdik. Ancak maalesef yine sınıfta kaldılar.
Hatay’daki bir depremzedeyle sohbet ediyorum. Bulunduğu çadır kente Gökhan Zan gelmiş ve Gökhan Zan’ı tanımıyor. Açıkçası şaşırdım. Çünkü Gökhan Zan depremin ilk günlerinden bu yana haftalarca ağladı ve Hatay’ı kurtarın, biz iyi değiliz diye haykırdı. Diğer taraftan Tv izleyemeyen ve cep telefonunun az olan internetiyle yaşamını sürdüren birçok depremzedeyi düşündüğümde takip edememeleri de çok normal. İnsan bazen kuş misali bulunduğu kafesten dışarıya bakar ve görebildiği kadar yaşamı yorumlar. Oysa ki kafesten çıkabilse kim bilir daha neleri keşfedecek ancak bazen o kafes onun doğru bildiği, iyi geldiği konfor alanıdır. Herkes yaşamı kendi penceresinden deneyimler.
Bir depremzedeyle ilgileniyordum. Yapılan paylaşımlardan siyasi partilerden birisi denk gelmiş ve yanlarına ziyarete gitmişti. Kimse siyaset yapmadan sadece dinleyerek yardımcı olmaya çalıştılar. İhtiyaçları neler, neler yapılabilir, vs.. Depremzede şöyle dedi “Bizim buralar AKP’ ye oy veriyor. Biz AKP’nin neyini gördük. Bize yardım eden insanlar AKP’ li değil belli. Zor zamanlarımızda sizler vardınız yanımızda. Oyumuzu neden AKP’ ye verelim ki”. Bu arada az önce de yazdığım gibi hiç kimse siyaset yapmadı ancak insanlar böyle zor zamanlarında yanlarında olan kişileri unutmuyorlar ve haliyle sorguluyorlar. Oy verdiğimiz insanlar nerede diye.
Diğer taraftan bir kitle var ki hayata şöyle bakıyor “ Allah’ tan gelen her şey kabulüm. Yüce rabbim depremi verdiyse bir bildiği vardır. Buna da şükür. En azından hayattayız ”. Bu şekilde düşünen insanlar tedbirsizliğin insanları öldürdüğüne zaten inanmıyor. Bu durumu kadere bağlayıp geçiyor. Zaten devlet de hangi birine yetişecek mantığı söz konusu.
Deprem döneminde dahil olduğum gruplardan birisinde Whatsapp gruplarındaki dayanışmayla ilgili bir yazıya denk geldim. Gerçekten de ben Wp gruplarından oldukça verim aldım. Yazıyı okurken yazan kişi yazının bir kısmında Adıyaman’daki tarikatların deprem bölgesinde ne kadar çok yardımda bulunduğunu yazarak şöyle belirtmiş: Kibriti gözünüzün önüne tuttuğunuzda sadece yanan kısmına bakarsanız arka plandaki ormanı göremezseniz. Anlatmak istediği tarikatların düşünüldüğü gibi kötü olmadığıydı. Herhangi bir dernek, vakıf, tarikat, vs.. zaten böyle zamanlarda yardım etmiyorsa bir sorun vardır. Ciddi gelirleri olan kuruluşların yapması gerekenler lütuf gibi gösterilip bazı şeyler sempatikleştirilmeye çalışılıyorsa burada artık sorgulamamız ya da üzerine düşünmemiz gereken bazı gerçekler vardır. Açıkçası yazıya tahammülüm olmadığı için o gruptan da ayrıldım.
İlk tur sonuçlarından sonra iki depremzede ile konuştum. Birisi oyunu Recep Tayyip Erdoğan’a birisi Kemal Kılıçdaroğlu’ na atmıştı. İkisi de hakaretlerden dolayı oldukça üzgündü. İnsanlara bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yok ve olmamalı. İyilik yapılırken kimse bir adım ötesini ya da karşıdaki kişinin geçmişini sorgulamamalı. Nitekim ilk zamanlarda isimlerimizi dahi bilmeden dayanışma adına birçok insanla bir araya gelip yeri geldiğinde taban tabana zıt insanlara destek olabildiysek bunun mümkün olabildiğini gördüysek artık bizim kafamızdaki bazı sınırları aşmamız gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde çok zor zamanların bizi beklediği aşikar.
Gelelim ikinci tur sonuçlarına. İkinci turda da beni çok da yanıltmayan bir sonuç çıktı. İkinci turun bir kısımda yarattığı etki ise keşke başında ona göre yardım yapsaydık, artık Akp ye, Mhp’ ye, Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenlere yardım yapmayalım gibi örgütlenmeler ve lanet okumalar bu sefer eğitim seviyesi yüksek insanların kalbinden dökülmeye başladı. Ne Akp’ liyim ne Mhp’ liyim. Bir grupta sırf grubun admininin yazdığı bu yaklaşım ve Akp ve Mhp’ lileri gruptan çıkarmaya başlaması nedeniyle açıklamamı yaparak ayrıldım. Ne kadar acı ki normal yaşamda hayatımızda yerini bulamayan siyaset yine bizleri ikiye bölmeyi başardı. Evet üzgünüm siyasetin çözüm olamayacağını bildiğim için. Ancak mücadeleyi bırakmayı düşünmüyorum. İki tarafı bir araya getirebilecek bu zamanda tahmin edemeyeceğimiz yaşamların olduğu insanların eleştirilmekten ziyade belki de daha fazla anlaşılmaya, yaşamlarına dokunulmaya ihtiyaçları vardır. Bizler eğer karşılaştığımız zorluklarda dünyanın sonu felsefesine girersek zaten bir daha toparlanamayız. Bu ülkenin ortak dertlerini birlikte göğüslemek zorundayız. Kırmadan, kırdırmadan ve daha fazla yormadan. Birbirimize sığınmak ve sarılmak zorundayız. Tıpkı dayanışma günlerinde olduğu gibi. Yarın bir gün aynı şeyleri yaşamayacağımızın bizim gibi bir ülkede garantisi yok.
Biliyorum uzun bir yazı oldu. Herkes yorgun ve öfkeli. Kimisi siyasetten kimisi ise yalnız bırakılmaktan.. Tek dileğim odağın unutulmaya başlanmış deprem bölgesine dönmesi ve insanların kafalarındaki sınırları kaldırarak ortada bir yerlerde buluşmayı öğrenebileceğimiz günlerde görüşebilmek dileğiyle,
Nihal EFE
01.06.2023